TOHUMDA DA DIŞ TİCARET FAZLASI VERİYORUZ
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Antalya’da Growtech Tarım Fuarı sırasında basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda TÜRKTOB Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Akcan, Yönetim Kurulu Üyeleri Aykut Hacıoğlu, Hacı Ömer Güler ve Ahmet Yılmaz gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Sorulara verilen yanıtlar özetle şöyleydi;
‘’ Dünyada en stratejik sektörlerin başında tarım ve gıda geliyor. Bu gerçeği; iklim değişikliği, küresel ısınma, kuraklık, pandeminin etkileri ve Rusya-Ukrayna savaşı ile hepimiz çok daha iyi anladık.
Millî ekonominin temeli tarım, tarımsal üretimin en önemli ve stratejik ögesi ise tohumdur. O zaman tohumu ve tohumculuk sektörünü de aynı bakış açısı ile değerlendirmek gerekiyor.
İklim değişiklikleri, teknolojik gelişmeler ve pandemi nedeniyle farklılaşan üretim ve tedarik koşulları tohumluğun bu misyonunu hem güçlendiriyor hem de dönüştürüyor. Değişen gıda güvenliği ve güvencesi anlayışının tarımsal üretime etkisi tarladan, bahçeden yani tohumluktan başlıyor.
Tohumculuk sektörü ise, her biri ayrı ekonomik etkinlik dalı olan; bitki ıslahı, yetiştiricilik, sanayi, dağıtım, pazarlama ve satış ile ihracat-ithalat süreçlerini kapsayan dev bir sektör.
2008 yılının sonunda kurulan ve bugün 71 bin üyeye ulaşan Türkiye Tohumcular Birliği olarak konu alanımız bildiğiniz gibi sadece tohum değil, "tohumculuk sektörü" adı altında meyve fidancılığını, fideciliğini ve süs bitkilerini de kapsayan geniş bir yelpazede hizmet veriyoruz.
Tohumculuk sektörünün gelişimindeki en önemli parametrelerden biri sertifikalı tohumluk üretimi ve kullanımındaki artıştır.
Türkiye’de 2000 yılında 145 bin ton olan üretim, 2007 yılında 325 bin tona, Birliğimizin kuruluşu, özel sektörün gayreti ve sertifikalı tohum kulanım ve üretim desteklerinin etkisi ile 2010 yılında 497 bin tona yükselmiş, 2017 yılında 1 milyon tonu aşmış, 2021 yılında ise 1 milyon 325 bin ton olmuştur.
Birliğimizin kurulduğu 2008 yılından bu yana, 15 yılda, sertifikalı tohum üretimi % 800 arttı.
Bununla birlikte fide, fidan ve süs bitkisi üretimlerinde de büyük artışlar görüldü.
2016 yılında yaklaşık 138 milyon adet olan meyve fidanı üretimi 2021 yılında 279 milyon adede, 4 milyar adet olan sebze fidesi üretimi 5 milyar 500 adede yükselmiş, ayrıca 200 bin adet artışla 1 milyar 710 bin adet süs bitkisi üretilmiştir.
Tohum üretiminin %90’ı, tescil edilen çeşitlerin %77’si özel sektörümüze aittir.
Yerli ve milli üretimimizin, ihtiyacımızı karşılama oranı, stratejik ürünlerde %100’ün üzerinde, diğer ürünlerde ise %100’e çok yakındır.
Aynı başarı dış ticarette de yaşandı. Fidanda ve süs bitkilerinde zaten ihracatımız ithalattan fazlaydı.
2021 yılı sonunda fidanda %415, süs bitkilerinde %300 dış ticaret fazlamız vardı.
Tohumda %10’luk bir açığımız kalmıştı.
2022 yılının ilk 9 ayında tohum ihracatımız 150.8 milyon dolar, ithalatımız ise 137.8 milyon dolar oldu.
Yani tohumda da ilk kez ihracat ithalatı geçti.
Tohumculuk sektörü 2018 yılından itibaren dış ticaret fazlası veren, toplamda ihracatın ithalatı karşılama oranı 2021 yılı sonu itibarıyla %130 olan bir sektör konumuna geldi.
Toplam ihracatımız 370 milyon dolar, dış ticaret fazlamız 88 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Bugün 132 ülkeye tohum ihracatı yapıyoruz ve bu ülkelerin içinde tohumculukta dünya lideri olan ABD, dünya ikincisi olan Çin, 3.sü olan Fransa da var.
İhracat yapmadığımız Avrupa ülkesi yok. Türk cumhuriyetleri, Orta Doğu, Körfez Ülkeleri ve Afrika’ya 2021 yılı sonu itibariyle 350 milyon dolarlık ürün sattık.
Tabii ki dış pazarın isteklerine uygun üretim yapıp ihraç edebilmek için ülkemizde üretemediğimiz tohumları ithal ediyoruz. Bugün tohumculuk sektörlerini bizden yüz yıl önce geliştirmeye başlamış ülkeler için de aynı şey geçerli.
Ancak ‘dışa, ithalata, ya da bazı ülkelere bağımlılık’ gibi bir durum söz konusu bile değil.
Tohum ve diğer üretim materyalleri (fide, fidan) üretim girdileri arasında yer alır. Ancak unutulmamalıdır ki; bu materyaller aynı zamanda tarımsal ürünlerdir.
Son bir yılda ortalama olarak gübreye %234, tarım ilaçlarına %106, tarımsal sulamada kullanılan elektriğe %140, mazota %221 zam geldi. İşçilik maliyetleri arttı. Dövizdeki yükseliş odaklı oynaklık zaten her günün konusu olmaya başladı.
Ayrıca tohumluk üretiminin ek maliyetleri de vardır. Deneme, tescil, sertifikasyon gibi iş ve işlemlerin ciddi bedelleri vardır. Yani bir kilogram buğday tohumu üretmek, bir kilogram buğday üretmekten çok daha maliyetlidir.
Gübresiz, ilaçsız hatta susuz tarım yapabilirsiniz. Veriminiz çok düşer ama yine de ürün elde edebilirsiniz. Ama tohumsuz üretim yapamazsınız.
Biz bu anlayışla tohumculuk sektörü olarak girdi maliyetlerindeki artışı en az oranda satış fiyatlarına yansıtan sektörüz. Son bir yıldaki artış oranımız, girdi maliyetlerimizin artışının ortalamasının 3'te 1'i kadar.
Tarım ve Orman Bakanlığı özellikle son 2 yılda buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek, nohut ve patates gibi ürünleri yetiştiren çiftçilere verdiği sertifikalı tohum kullanım desteklerini artırdı. Oransal olarak baktığımızda bu artışlar %50 ila %108 olarak değişiyor ancak dekara başına 50 – 60 TL’lik desteklerden söz ediyoruz.
Maliyet artışları karşısında bu destekler yetmiyor. Sertifikalı tohumda üretim, fidanda ise hem üretim hem kullanım destekleri hiç artmıyor.
Bu desteklerin artmasını istiyoruz.
Ayrıca süs bitkilerinden alınan KDV’nin de %18’den %8’e düşmesi sektörümüz için en önemli konulardan biridir.
Hepinizin bildiği gibi, ülkeler sadece tarımda değil her alanda ürettiği bilgi, teknoloji ve yenilikler ölçüsünde söz sahibidirler.
Tarımda da söz sahibi olabilmek için bilgi ve teknoloji üretme mecburiyeti vardır. İstenen düzeyde bilgi ve teknoloji üretebilmek için ise AR-GE çalışmalarına gerekli yatırımlar yapılmalıdır.
Ancak, ülkemizde AR-GE'ye yapılan harcamalar GSYH’nin ne yazık ki %1’i kadardır.
Bu oran G.Kore’de %5, Japonya’da %4, ABD’de %3, OECD ülkelerinde ise ortalama %2.5 ve AB ülkelerinde ortalama %2’dir.
Görüleceği gibi ülkemiz bu alana gerekli bütçeyi henüz ayırabilmiş değildir.
Özellikle iklim değişikliği, kuraklık ve pandeminin yeni gereklilikleri tohumculuk sektöründen beklenenleri artırmaktadır.
Tarımın tohumla başladığı gerçeğinden de hareketle tohumculuk konusundaki AR-GE çalışmaları en üst seviyeye çıkarılmalıdır.
Tarımın en önemli girdisi olan tohum ve stratejik bir sektör olarak ortaya çıkan tohumculuk sektöründe milli politikaların geliştirilmesi için çalışılmalıdır.
Milli politika demek, en başta milli çeşit demektir.
****
Ne yazık ki; sertifikalı tohum kullanımının yaygınlaşmasının çok uluslu şirketlerin ve büyük marketlere ürün satan tedarik zincirlerinin işine yarayacağını söyleyenler var.
Dikkatinizi çekmek isterim ki; uzun vadede bitkisel ürünlerde üretim miktarları artıyor.
Hepimizin bildiği gibi ülkemizde ekilen tarım alanları ürün gruplarına göre ya aynı kalıyor ya da azalıyor. O zaman bu üretim artışlarını nasıl sağlayabiliyoruz?
Üretim yapılan alan azalıyor, üretim artıyorsa, bu birim alandan daha çok verim aldığımızın göstergesi olmuyor mu?
Bu nasıl gerçekleşiyor?
Tabii ki en başta daha verimli çeşitlerin geliştirilmesiyle, sertifikalı tohum üretiminin ve kullanımının yaygınlaşmasıyla ve modern yetiştirme tekniklerinin kullanılmasıyla bu verim artışı sağlanıyor.
Sertifikalı tohum; kayıt altına alınmış, tarımsal, teknolojik ve morfolojik özellikleri tanımlanmış, hastalık ve zararlılara toleranslı, çimlenme oranı yüksek, verimin %25’e kadar artmasını sağlayan tohum demektir.
Sertifikalı tohumluk kullanmak kalite artışı demektir. Tarımsal sanayinin ihtiyacı olan standartlara uygun ürün demektir.
Üreticinin ürününün pazarlarda ve borsalarda yüksek fiyatla satılması ve çiftçimizin daha çok kazanması demektir.
Hibrit tohumlar da, hibrit olmayanlara göre verimi %100’e kadar arttırabilir.
Ülke nüfusunun hızla artmaya devam ettiği ve üretimin de aynı hızla artması gerektiği gerçeğinden hareketle sertifikalı tohumlukların çok uluslu şirketlerin ve büyük marketlere ürün satan tedarik zincirlerinin işine yaradığını savunmanın ne kadar mantıksız bir durum olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Ayrıca üstün vasıflı çeşitlere ait sertifikalı tohumluklar, iç tüketimdeki ürün kalitesinin iyileştirilmesinde olduğu kadar ihracata yönelik üretim amacıyla da kullanılmaktadır.
Tohumculuk sektörü, toplam tarımsal ihracatımıza ve millî gelire olan katkısıyla değerlendirilmelidir.
Ülkemizin yaş meyve-sebze ihracatı sürekli artmaktadır. Bu artışta kaliteli tohumlukların ve çoğaltım materyallerinin kullanılmasının payı çok büyüktür. Sertifikalı tohum, fide ve fidanlarla üretim yapmadığımızda bu ihracat rakamlarına ulaşmak mümkün değildir.
***
Ülkemizde 2010 yılında yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ile GDO’lu ürünlerin ithalatı ve Türkiye’de üretimi yasaklanmıştır. Yasağa uymayanlara 12 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Sadece hayvan yemi olarak kullanılması için bazı ürünlerin (mısır ve soya) izin verilen genleri taşımaları kaydıyla Biyogüvenlik Kurulu kararı ile ithalatı yapılmaktadır.
Türkiye’de GDO’lu tohum üretilmesi, GDO’lu tohum ithal edilmesi mümkün değildir.
“Türkiye’de GDO’lu tohum var” diyenlerden, kuruluş tarihimiz olan 2008’den bu yana, yani 15 yıldır, tek bir tane GDO’lu tohum göstermelerini bekliyoruz. Defalarca duyurduk. Henüz bir örnek gelmedi.
Bir de hiçbir ilgisi olmadığı halde GDO ile karıştırılan hibrit teknolojisi var. Hibrit tohumlar GDO’lu sanılıyor. Hibrit doğada kendiliğinden de olabilen bildiğiniz melezlemedir. Hibrit tohumlarla elde edilen ürünlerin sağlık riski taşıdığını kanıtlayan bilimsel çalışma yoktur.
Aynı konu bağlamında kelime anlamı da ilgi çektiği için gündeme gelen ‘hibrit tohumlar kısırdır, insanlarda da kısırlık yapar’ efsanesi de var. ‘Hibrit tohumlar kısırdır, aynı üründen alınan tohum tekrar ekildiğinde çimlenmez.’ iddiası tamamen yanlıştır.
Hibrit tohum ilk yıl ekildikten sonra tarladan o üründen alınan tohum, ikinci yıl ekilirse çimlenir ve bir ürün meydana gelir. Ancak açılma dediğimiz olay nedeniyle bu ürün birinci yılda alınan verim ve kaliteyi bulamaz. Bu nedenle iyi bir ürün alabilmek için hibrit tohumların her yıl yenilenmesi tavsiye edilir.
Hibrit tohumların insanlarda kısırlık yaptığına dair bir bilimsel araştırma sonucu yoktur.
Tohumculuk sektörü, yerel çeşitlere (biz teknik olarak kullanmayı uygun görmesek de popüler olan ifadesiyle; ata tohumlara) karşı değildir.
Ülkemizin ekolojik koşullarına uygun, yüksek verimli ve kaliteli çeşitlerin geliştirilebilmesi için en önemli ıslah materyali, yerel genetik kaynaklarımız ve yerel çeşitlerimizdir. Bu kaynaklar binlerce yıllık süreçte olumsuz birçok şarta karşı dayanıklılık geliştirdikleri için günümüzde en önemli ıslah materyali ve gelecekte karşılaşabileceğimiz birçok problemi aşmada önemli bir anahtardır.
Genetik kaynaklar ve yerel çeşitlerin toplanması, tanımlanması, muhafaza edilmesi ve değerlendirilmesi herkesten önce bizim sektörümüz için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır.
Yerel çeşitlere karşı olmayı bir kenara bırakalım, biz Türkiye Tohumcular Birliği olarak gen kaynaklarımız ve yerel çeşitler konusundaki hassasiyetimizi gösteren bir sosyal sorumluluk projesi yürütüyoruz. 2016 yılında başlayan “Tohumun İzinde”adlı projemizin amacı; ülkemizin gen kaynaklarının ve yerel çeşitlerinin toplanması, muhafazası ve değerlendirilmesi konusunda; mevzuatın iyileştirilmesi için öneriler getirilmesi, toplama, muhafaza ve değerlendirme çalışmalarının desteklenmesi, bu konularda ve biyokaçakçılık konusunda farkındalık yaratmaktır.
Şu ana kadar ülkemizin dört bir yanında 324 yerel çeşidi gen bankalarımıza kazandırdık.
Tohumun İzinde, bu alanda kamu dışı kaynaklardan maddi olarak desteklenen ilk ve tek projedir.
Öte yandan kamuoyunda ticari tohumluklar yerine tamamen yerel çeşit tohumluklarının kullanılması gerektiği gibi yaklaşımlar vardır.
Hemen belirteyim; tohumun yerel çeşit tanımına uygun şekilde ticarileşme imkânı bulmasına sektörümüzün itirazı olamaz. Yerel çeşitler Anayasamıza göre tabii servettir. Tabii servetlerin özel mülkiyete konu edilmesi mümkün değildir. Şirketlere verilemez.
Yerel çeşitlerin tohumlarını üretmek ve bu tohumlardan ürün elde etmek zaten serbesttir.
Yerel tohumlarla elde edilen ürünlerin ticaretinde de kısıtlama yoktur. Ancak turistler ve sığınmacılarla birlikte yaklaşık 100 milyonluk nüfusu gerektiği gibi doyurabilmek, tarımsal ürün ve gıda ihracatını artırabilmek sadece yerel çeşitlerle mümkün değildir. Aynı alandan daha çok verim ve kaliteli ürün almak için yerel çeşitleri ıslah ederek yeni çeşitlerin geliştirilmesi ve kullanılması şarttır.
Islah ve diğer AR-GE çalışmaları güçlü sermaye ve yoğun emek ister. Bu nedenle geliştirilen çeşitlerin ticari olmasından başka bir yol yoktur.
Başka bir gündem konusu ise üreticimizin, çiftçimizin kendi tohumluklarını kullanıp, kullanamayacağına ilişkindir.
5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’na göre sanılanın aksine çiftçilerimizin kendi tohumluklarını üretmeleri yasaklanmamıştır. Ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla, çiftçiler arasında yapılacak tohumluk yasak değildir. Çiftçilerin kendi ürettikleri veya çoğalttıkları tohumlukları ticarete konu etmedikleri sürece kullanmaları mümkün hâle gelmiştir.
Yerel çeşit adı altında ürünlerin; kontrolden geçmeden, tohum kalite standartlarına uygunluğu tespit edilmeden, tohumla geçen hastalık etmenleri yönüyle kontrol yapılmadan satılması, çiftçimizi ve tohum kullanıcıyı mağdur edebileceği ve ülke üretimini olumsuz etkileyeceği için ticarete konu edilmemektedir.
Bu gereklilik gıda güvenliği ve güvenilirliğinin sağlanması için çok önemlidir. Ancak bu yerel çeşitlerin Kanun’a uygun olarak üretilip ticarete sunulmasında hiçbir engel bulunmamaktadır.
Düzenlemenin amacı; yerel tohumların yayılmasını önlemek değil, verimli, kaliteli ve sağlıklı üretim yapılmasını sağlamaktır.
Yerel tohumlarla üretim yapan ve ürünlerini pazarlayan çiftçilerimizin cezalandırılması ya da suçlu muamelesi görmesi mümkün değildir.''
23 Kasım 2022 / Antalya